Devlet korumasında yetişen Yusuf Akgün, iki kolu olmadığı için ağzında tuttuğu kalemle resmettiği çalışmayla Milli Muharip Uçak KAAN’ın tanıtım yüzü oldu.
Iğdır’da 1987 yılında dünyaya gelen Yusuf Akgün, 6 yaşında yüksek gerilim direğine tırmanması sonucu iki kolunu da kaybetti.
Yaklaşık 3 ay Erzurum’da hastanede tedavi gören Akgün, çevresindekilerin “iyileşemez” sözlerine karşı azmedip, yeniden hayata tutundu.
Kaza sonrası ailesi tarafından 6 yaşında Ankara Saray Çocuk Yuvası’na yerleştirilen Akgün, 8 yaşına geldiğinde ağzıyla kalem tutarak yazı yazmaya başladı.
Yurtta sanat ve spor alanındaki eğitimlere katılan Yusuf Akgün, yüzme ve atletizmde çok sayıda derece elde etti.
Bir vakıf üniversitesinde yüzde yüz burslu okuduğu Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümünü tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Bilim ve Toplum Çalışmaları üzerine yüksek lisans yapan Akgün, ağzıyla tuttuğu kalemle AKSUNGUR İHA ile TEBER Güdüm Kiti’ni resmederek, örnek çalışmalara imza attı.
Bu çalışmalarından sonra Akgün’ü keşfeden TUSAŞ Genel Müdürü Temel Kotil, kendisinden Milli Muharip Uçak KAAN’ı resmederek modellemesini istedi. Ağzında tutuğu kalemle KAAN’ın karşısına geçerek çizimini yapan Akgün, “Hayaller Engel Tanımaz” başlığıyla KAAN’ın reklam ve tanıtım yüzü oldu.
“Hiç kimsenin beklemediği hızlı bir iyileşme sürecim oldu”
Yusuf Akgün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çok meraklı ve hareketli bir çocukluk dönemi geçirdiğini söyledi. 6 yaşındayken elektrik direğine tırmanması sonucu elektrik çarptığını belirten Akgün, şöyle devam etti:
“Köylüler ne yapacağını bilemiyor. Beni battaniyeye sarıp Iğdır merkeze götürüyorlar. Doktorlar ‘Maksimum iki saat ömrü var’ diyor. Oradan Erzurum’a götürüyorlar ve 3 ay hastanede kalıyorum. Ciddi yanıklar olduğu için sol bacağımın kesilme ihtimali olduğunu söylüyorlar. Bunun üzerine babam beni hastaneden kaçırıyor. Iğdır’da bir yayla köyüne götürüyorlar ve burada bir tandırlıkta tedavi görüyorum. Düşünün yanıklarınız var ama tandırda tedavi görüyorsunuz. Herkes yanıma gelirken maske takıp geliyordu. İnsanların o acıyan gözlerle bakışı beni çok rahatsız etti. Yaşım küçük olsa da zoruma gitti ve bu kollardan kurtulmak istedim. Yattığım yerde sadece başımı kıpırdatarak, sağa sola dönebiliyordum. Annem beni yanındaki yatağa yatırıp, günlük işlerini yapıyordu. O sırada arkadaşlarımın bahçelerde koşması, meyve toplaması, kuş sesleri beni yeniden hareketlendirdi ve ayağa kalkma sürecim başladı. Hiç kimsenin beklemediği hızlı bir iyileşme sürecim oldu.”
Birinin babasına, “Sen bu çocuğa bakamazsın, devlete verelim” demesi üzerine babasının Ankara’ya gelip girişimlerde bulunduğunu anlatan Akgün, 1993’te bir çocuk yuvasına yerleştirildiğini dile getirdi.
Ankara’ya ayak bastığında hayatında ilk defa yüksek binalar ve çeşitli arabalar gördüğünü ifade eden Akgün, “Gördüklerimi heyecanla babama anlatmaya çalışıyorum ama babam durgun ve cevap vermiyor. Beni bırakacağını hissediyorum, hep yakınında duruyorum. Vücudumdaki yaralar tam iyileşmemiş, ona rağmen babam hareket ederken mümkün olduğunca ondan tutacak yer arıyorum. Kayıt yapıldıktan sonra revirde yaralarım tedavi edilirken babam ‘Ben sana çikolata alıp geleceğim’ dedi. Hemen peşinden koştum ama sağ tarafa koşacağıma sola koşmuşum, yetişemedim.” diye konuştu.
“Keşiflerim başlayınca bağımsızlığım da başladı”
Akgün, yaraları iyileşmeye başladıktan sonra fizik tedaviye başladığını, doktorların kendisine temel fizik hareketlerini yaptırdığını aktaran Akgün, şöyle konuştu:
“Onlar öğle yemeğine gittikten sonra kol bandı çekiyordum, ayak ağırlığına ve koşu bandına giriyordum. Belki koşu bandına 3 defa tırnağımı kaptırmışımdır. Kol bandını kullandıktan sonra koltuk altlarımın yarası açılırdı ve sessizce bir odada ağlardım. Sonra üzerimi siler yeniden gelirdim. Mesela orada ilk önce bardağı düşürmeden çay içmeyi öğrendim. O bardağı kırmamak için belki 3 ay çalıştım. Kendi kendime yetinme yöntemleri buluyordum. Basketbol topunu çenemin altına doğru sürükleyerek potaya atıyordum. Bu sayede kendi eşofmanımı da çekebileceğimi fark ettim ve öyle yaptım. Keşiflerim başlayınca bağımsızlığım da başladı. Böylece fikirlerim ve bağımsız hareketlerim ortaya çıktı.”
Yusuf Akgün, 8 yaşında ağzıyla kalem tutup yazı yazmayı keşfettiğini belirterek, “Bana göre bu, engelle en büyük mücadelelerden birisiydi. Kendimi ispat edebilmeye başladım. Ne bulduysam çalışmaya başladım. ‘İngilizce eğitimi var’ dediler hemen başladım. Edebiyat, tiyatro, spor ne bulduysam katıldım.” dedi.
“Sayın Cumhurbaşkanımıza, ‘Yusuf Akgün’e biz referansız’ diyorlar”
Akgün, çocuk evlerinde tanıştığı bir arkadaşının TAİ’de mühendis olarak çalışmaya başladığını belirterek, “2018’de arkadaşım ‘AKSUNGUR’umuz var. Bize destek olmak adına çizimini yapar mısın?’ dedi. ‘Benim için gururdur’ dedim. Tasarım alanıma giriyordu ve başladık çalışmalara.” dedi.
Ağzıyla çizimleri yapmaya başladığını anlatan Akgün, şunları kaydetti:
“Benim bu şekilde çalışmam Temel Kotil hocamızın dikkatini çekiyor. Beni makamlarına davet ettiler. Konu sayın Cumhurbaşkanımıza iletiliyor. ‘Yusuf Akgün’e biz referansız’ diyorlar. Temel hocam bana, ‘Bir göz bebeğimiz var, bizim için çok kıymetli. Hayatını araştırdım, senin hayatınla entegre Milli Muharip Uçağımız KAAN. Sen engellerle mücadele etmişsin biz de engellerle mücadele ettik ve bugüne getirdik. Gözbebeğimizi uçuracağız. Bunu bize resmeder misin?’ dedi. Şahsım adına böyle bir projede yer almak gurur verici. Bu çalışmam sadece bugün için değil, yarınlara da bir imza olacak. Bir yurt çocuğu olarak Milli Muharip Uçak KAAN gibi bir projede yer alıyorsunuz. Bu gurur verici. Sadece Türkiye için söylemiyorum, dünyada da savunma ve uzay sanayi gibi üst düzey bir teknolojide bir engellinin yer alması gurur verici.”
Daha önce TEBER 82 ve Şimşek projelerinin tanıtımında yer aldığını belirten Akgün, Türkiye’nin ilk uçan arabası “Cezeri” ile “Altay Tankı” için de teklif aldığını aktardı.